İşte Osmanlı'nın Paris Büyükelçisi Mehmed Çelebi'nin anılarından bir sahne: Binlerce Fransız avrat bizim iftarı seyre geldi..
Binlerce Fransız kadın iftar izlemeye koşmuştu
Tarihimizin en ilginç iftar deneyimlerinden birini hiç şüphesiz 1721’de Paris elçiliği yapan Yirmisekiz Çelebi Mehmed yaşamıştı. Ramazan ayı boyunca, her gece binlerce Fransız kadın elçimizin konağına doluşup, iftar yapışını izliyorlar, sahuru yapıp yatana kadar ayrılmıyorlardı
Ramazan geldi. Milyonlarca Müslüman, oruç ibadetini yerine getirdikten sonra iftar sofralarının feyzine varıyor. Hatta ülkemize gelen yabancılar arasında bile oruç tutanlar çıkıyor. Lale Devri olarak adlandırılan yıllarda, elçi olarak Fransa’ya gönderilen Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi, Ramazan’ı Paris’te karşılamış ve çok ilginç deneyimler yaşamıştı. Yirmisekiz Çelebi Mehmet, 1721’de çocuk yaşta tahta çıkan XV. Louis’ye Osmanlı İmparatorluğu tarafından tebrikname ve hediyeler gönderilmesi, batıdaki gelişmelerin takip edilmesi için Fransa’ya gönderilmişti.
Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Fransa’da büyük ilgiyle karşılandı. Yanında oğlu Sait Efendi, tercümanı ve kırka yakın matopraklarına kırka yakın maiyeti de vardı.
SAHURA KADAR
1721’in Mart başlarında Paris’e yerleşen Türk elçisi, sarayda iki kez henüz 10-11 yaşlarında XV. Louis tarafından büyük bir törenle kabul edildi. Mehmed Efendi, kraldan büyük yakınlık gördü. Paris’e gidişi ile şehirdeki gözlemlerini günü gününe hatıra defterine yazdı. Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Sefaretnamesi, günümüze kadar gelen bir tarih hazinesi olarak kütüphanelerdeki yerini aldı.
AZAP ÇEKTİLER
Mehmed Çelebi Ramazan ayında yaşadıklarını sefaretnamesinde şöyle anlatmıştı:
“Bu esnada Ramazan-ı Şerif geldi, oruç tuttuk ve giceleri cemaate Teravih namazı kıldırdık. Bu esnada Merşal gelüp ayan ve ekabirden selam getürüp ‘Rica ve niyaz ideriz ki, hanımlarımız gelüp iftar eyledüğünüzü ve yemek yedüğünüzü seyretmek isterler. Eğer ki izniniz olursa cümlemizi sevindirirsiniz ve belki Kralımız dahi hazzeder’ dediler. Çaresiz kalup: ‘Elimizden ne gelür, hoş geldiler, safa geldiler’ dedik, gitti. Anı gördüm ki akşama yarım saat kaldıkda bir iki yüz avret, altın ve ziynet içinde ve elmaslara batmış halde gelüp, karşu be karşu sandalyelere oturdular. Güya konağımız kadınlar evine dönüp doldu, taştı. Sonra etrafımızda olanlardan dahi iznimizi haber alanlar bir taraftan gelmede. Birkaç bin kadın içinde kaldık. Sanki düğün evine döndü. Hele her ne hal ise bu azabı çeküp iftar ettük ve yemek yedük. Bunlar, teravih kıldığımızı ertesi günü haber almışlar. Yine iftara yarım saat kalınca bir iki bin avret kızlar çıkageldiler. Her biri şekerleme ve çörekler getirdiler. İftar ve taam eyledik. Bunlar gitmezler, saat üçe varınca otururlar. Meğer bunlar namazı beklerler imiş. Çare yok, abdest alup namazı kıldık. Tekrar izin istediler. Her gece gelüp iftar ve taam ile namazımızı temaşa etmek için yalvarır oldular, izin verdük. Cemaatle oturup gece Teravihi tamam eda idüp ilahiler ve tesbihlerle bütün kadınlar bizi seyretti ve hayran oldular.”
Birçok yeniliğin öncüsü oldular
YİRMİSEKİZ Çelebi Mehmet, Paris’te 1721 Temmuz sonuna kadar kaldı. Fransızlarla Türkler arasında yeni bir anlaşma yapılması mümkün olmadı. Ziyareti, bir dostluğu tazelemek, yeni kralı tebrik etmek açısından olumlu geçti. Bu seyahatten kafası ülkesi için projelerle dolu olarak döndü. Oğlu Sait Efendi’nin teşebbüsü ile Türkiye’ye ilk defa getirilen matbaa bunların başında yer aldı. Türkiye’ye yeni fikirler ve modern aletlerin girmesi nedeniyle son derece başarılı oldu. Gözlük camları, dürbünler, saatler, büyük aynalar Mehmet Efendi’nin dönüşü ile Türkiye’de ilgi ile aranan yeni eşyalar olmaya başladı. Türk elçisi, Fransa’da büyük hatıralar, müzelerine nefis portrelerle gravürler, tarihlerinde sevimli izler bıraktı.
İLKİ YAZMAYDI
Fransa seyahatini son derece canlı bir şekilde kitaplaştıran Mehmet Çelebi’nin eseri, o tarihlerde matbaa olmadığı için yazmaydı. Batı’nın kalbi sayılabilecek Paris’te gördüklerini milletine duyurmaya çalıştı. Türkçe yayınların ilki, Raşit Tarihi içerisinde ayrı bir bölüm halindeydi. Bundan sonrakiler, Cemiyeti İlmiyeyi Osmaniye ile Matbaayı Osmaniye tarafından 1283 senesinde, Ali Suavi tarafından Paris’te 1872 senesinde, yayınlanmıştır. Türkçe harflerle ilk defa Şevket Rado tarafından sadeleştirilerek ve açıklama notları eklenerek, 1967 yılında Hayat Tarih Mecmuası’nda yayınlanmıştır.
__________________